Friday, April 24, 2020

éphémère

















çabukluğum  doğamdan sanıyorsun sen
oysa hızımla sağlam olandan kaçınıyorum ben
çünkü bilmem nasıl bir şey o
pek bir köküm yoktur benim
toprağım zehirli
tohumum bir kuşun ağzından öylesine geçerken

hayattayım hala evet
her son bahar döktüğüm tohumlarımdan
her ilk bahar tekrar yeşeriyorum
tekrar
tekrar
ve tekrar
rengarenk çiçekler açıyorum
kimisine kafa yapıyor kokum
ama mevsim dönüşlerinin getireceklerini
artık hep biliyorum

başta ben de sanmıştım
yeşerdiğimde uzanacak köklerim toprağın derinliklerine
ve ben güneşi kucaklayıp kollarımla
güzel meyveler vereceğim
ama bu benim hikayem değilmiş
elimden gelenin en iyisi
her seferinde daha güzel açmaya çalışmak hala
and yes for that honey
i could cry a little more...

Thursday, May 3, 2018

"Gerçekçilik"

Gerçekçi olmayi deneyimleme seklimizden bahsetmek istiyorum biraz. Fark ettim ki, ozellikle okuyarak, izleyerek ya da oynayarak, kurgu olan ile bir biçimde iliskiye giren bireyler, kendilerini cevreleyen kisilerden, ulkenin halinden, dunyanin donustugu biçimden surekli olarak sikayet etmek halindeler. Elbette pek de iyiye gidiyor gibi gozukmuyoruz, her alanda surekli bir kaos ve yok etme egilimi hatta eylemi hakim. Patlayan bombalardan, mecliste cocuksu seviyelerde kavgalara sebep olan rejim degisikligi girisimlerine; olaylari yargilayisimizdan, heveslendigimiz girisimleri gerceklestirmekten korkusumuza kadar yok olusa ya gozlemci oluyor ya da maruz kaliyoruz. bu açidan bunun fakindaliginin gercekciligine ve tum bunlardan memnun olmayisin ifadesine edecek hic bir lafim yok.

Olandan memnun olmamanin altinda, daha iyi ya da guzel bulunaninin mumkun oldugu fikri ve hatta bu daha iyi ve guzel olanin ne oldugunun bilgisi yatiyor. Herkes icin bu tanim elbette ayni degil, Bununla ilgili binlerce yazili uretim bulmak mumkun olacaktir. Ancak beni burada ilgilendiren daha guzel bir dunyanin nasil olacagi degil, kisilerin zihninde daha guzel olduguna inanilarak kurgulanmis bir dunya idesinin varligi ve gerçegin iste bu ide üzerinden elestirilmesi, hatta artik gerceklik ibresinin bu bireyler icin daha cok bu ideden yana kaymis olmasi. Olmasi gereken, aslolan bu ütopik dünyalarmis da, biz su anda bir  hata anindaymisiz gibi algilar olduk sanki. Oysa Hayir ! Olmakta olan, döktüre döktüre en gerçek,en ol'an iste. Gerçege dönüsmeyi basarmis olan o eninde sonunda. Bunun biraz daha kabulübde olsak, eylemselligimizin biçimi farli olurdu gibi geliyor bana.

Friday, July 29, 2016

Doğayla Karşılaşmalar II

Laf alıp laf üretenlerin elleri
Bi değişik olur "herkes"in elinden.
Parmaklarının formu mükemmeldir mesala
Hiç bi tarafa çekmez bir yanı
Öyle dosdoğru devam eder parmak kökünden ucuna.
Her bir tırnağın dibi zerafetle sarılır etine.
O eller asla yaralanmamış, asla üşümemişlerdir sanki.
Nazik bir kadın eli gibi,
Beyaz sayfaların üzerinde daha da beyaz bir ışık saçarak gezinirler.
Bir kalemin cüretkar mürekkebi bile yormamıştır onları adeta.
Sahibinin tüm dinginliği ve dinleyiciliği okunur yavaş hareketlerinden.
Sanki kafalarından parmak uçlarına uzanan ledler onlar adına mırıldanırlar çok sevdikleri bilgeliklerini.
Tüm bunların sebebi, "herkes"in yapıp, onların söylemesidir.
Doğayla Karşılaşmalar I

Bu güller, bu mandalina, bu erik, nefes alamıyorlar artık. Öylesine sarmış yabani-sömürücü otlar etraflarını. Evet, birilerinin onları yolması gerek. Ama nasıl yaparım? "No harm to any living being!" Onlar da çıkmışlar, yaşamları yeşermiş, bir çeşit sistem ve denge kurmuşlar işte hepsi beraber. Nasıl avuçlar çekerim onları, yoluklarım sıkıca tutundukları topraktan?

Bu bahçenin dokunulmaya ihtiyacı var, ilgilenilmeye, yeniden yeşermeye ve çiçeklenmeye...Koca bir arada kalmışlığa rağmen eyleme geçtim. Daha 3 avuç olmuştu ki, avuçlarımdan çok, çok daha büyük bir dişi ile gözgöze gelip kıs kıs güldük. Bu, tam da ağda yapmak gibiydi!

Wednesday, December 24, 2014



bir gun aniden basimi kaldirip dedim ki, bu uc nokta arasindaki gerilimde yasiyoruz, ikimiz, ayri ayri:
demir demirkan - butun zaferlerim
jeux d'enfant
feridun duzagac- senin yuzunden.
bu sirayla geldiler carkimiza, ucu ayni anda var simdi
onlar var, biz yokuz.
bu ucunun yarattigi alanda dolanip duruyoruz yine de
butun basarilarin, butun basarilarim, kendimizi yapmalarimiz
hala birbirimize gore, birbirimiz ugruna, birbirimize nispeten.
o yarattigin basarili ve guclu adam, hayalini bana anlattigindan yapilmakta hala.
bu kadinin her seyi bilmesi, sen buna hayran oldugundan.
ve biz bu alanin içinde asla çarpismadan
birbirimize hic degmeden devinip duruyoruz
bu ihtimali hep sakli ve gercek tutarak
gelecekte bir yerlere yerlestirip, aksiyonun kendisinin gercekligini hep oteye atarak.
yolda hep birbirimizin biraktigi izlere rastlayip, etki alanlari icinden soyle bir gecerek
ve her seyi yillar oncesinde ve yillar sonrasinda sakli tutarak...
bu yuzden jeux d'enfant in bir baska yorumlamasina donduk bu halimizle,
hic surtunmeden gecen 10 yil sonraki carpismayi bekliyoruz.
ve su an dinlerken demirkan i parmak uclarimdan dirseklerime sizliyorum
gogus kafesimden adrenalin karin agrisina donusuyor yavasca
varligini unuttugum evdin odasi apacik onunde gozlerimin
hala en cok boyle, su anda, 'hissediyorum' sinirlara kadar.
bu ucgen icinde kolumuza baskalarini da taktik tabi
ama biz de minik daireleriz ya durumumuzu gosteren tabloda
iste bizim dairelerimizin ortasindaki renk ayni hala, bir.
dis cemberler donusumde, benimki bir ara gokkusagi !
ama iste ayni zaferlerimiz gibi, onlar da birbirimizden oturu, varlar, oyleler, o'lar.
"ben senden sonra kimi optuysem senin yuzunden, guzel yuzunden !"
ne yaptisam cabaydi donusturme, yok etme, hic olmaszsa yok sayma cabasi.
defalarca uzerine gittim yuzleseyim oyle bitsin bari diye, bitmedi.
aslinda bitti de bitmedi biliyorum.
birakmayi, yok olmayi, silinmeyi, gozlemeyi, sonra kendi dunyamizi gozlemeyi, yine de sevgi duyabilmeyi, baska baslar oksayabilmeyi, yurumeyi ogrendik.



sonra da baska bir gun baska bir imaj dogdu zihnime
biz hala assos'ta o kayanin uzerinde oturuyoruz aslinda yan yana.
orasi cok arkada, orasi cok derinde, cok soyutta, cok ruhta.
oradayiz, ikimiz de biliyoruz, hissediyoruz.
oradan gitmiyoruz, gitmek istemiyoruz. gidersek oradan, bitecek.
asil ve gercekten, o zaman sona erecek.
bu cumleyi; o zaman'i zarf degil de: o ->isaret sifati, zaman->isim seklinde kurmayi da isterdim aslinda ben
cok da yanlis olmazdi hani cunku o yanyanaligin zamani akmakta orada.
ama agustin in anlattigi gibi, o yanyanalik yokken, onun zamani da yoktu, o olmadiginda, zamani da olmayacak ve biz bitecek 'gercekten'.
biz burada ne yasamakta olursak olalim,
oradan kendimizi yan yana izliyoruz sanki.
asil korkum herhangi birine gitmen degil yani. oradan gitmen,
o kayanin uzerinden kalkip ben manzaraya bakarken, gozumden degil hissimden kacar da gidersen diye!
olsa olsa bir sabaha karsi olur herhalde diyorum, hava keskin soguk, taze ve durgun, sessiz.
cunku sen sabaha karsi seversin cikip gitmeyi.
baska hangi taslara takilir gozlerin giderken? hangi taslara dokunur ayaklarin? gokyuzune mi bakarsin yoksa? sigarani yakmaya calistigindan, onun ucu ve atesten baska bir sey gormez misin ki? artik kucuk olmayan kedi, atesle oynamakta degil de onunla sigara mi yakmaktadir?
kim bilir.
ama vedalasir da gidersen, bir aksam ustu olur bu mutlaka. pek ihtimal vermiyorum gerci buna. biz hic vedalasip ayrilamadik cunku. biz hic ayrildik mi bazen onu bile bilmiyorum.
fark ettim ki sonra ben iyi mutlu basarili keyifli olmak istemiyorum
cunku bunlar hep gitmek, artik orada olmamak
donusmek, baskasina evrilmek.
tam olarak yuruyup gitmek kendi yoluna.
ben hala bunu yapmak istemiyorum.
belki sevgime vefamdan, belki hatiralara, belki o zamanda var olmaya devam eden kucuk cansu ya; bence her seye ragmen en az sana.
aziz bir dostsa senin ben git dedikten sonra
artik
kalkmis yokusu yariladigini soyluyor.
oyle mi hakikaten cocuk?
gitmeyi mi istiyorsun artik?
artik yeter mi ?
yoksa, gittin mi hakikaten?



Tuesday, March 4, 2014

yavaş yavaş terk et oyunları.
daha doğrusu önce dur.
sonra bak, sonra bırak.
başta tırnaklarını batırırcasına oynadıklarını,
en trajik, en fırtınalı olanlarını.
yürü öteye, çok öteye ama dönme arkanı.
sonra kısa teneffüslerin çerezlik oyunlarını terk et.
öylece dön ve ilerle
çokluklarından korkmadan ellerinde kalan tüm tuz ve yağdan kurtul.
hatırlama bile.
ve sıra en olağan, en maruz kalınanlarına gelsin.
gör, onlar en karmaşık ve en bozunmuş olanlar aslında
bir şey yapmana gerek yok.
yerinde kal,dur!
zaten bırakmış olacaksın.
bir sebebi olmasın
ya da oyunlar olsun sebebi
ya da oyunun kendisi olsun.
ve oyunsuzluğu seyret.
rüzgarın dalgalarını bir uçtan diğerine aktaran bayrak değil,
akan havanın hacmi ol.

Wednesday, January 29, 2014

Bir de, Kant'ın dürüst kişiye taşıdığı dürüstlük yasasından saygı duyması gibi;
Sendeki canlılık yasasının büyülü şiirinden seviyorum seni!