Friday, July 26, 2013

gençlik işte

Bazı detaylar peşindeyken bahçede; bazı aksiyonlar peşindeyken de çok çok eski ve çok tanıdık merdivenlerde gözlerimizin takıldığı ve an'ın uzadığı; kim acaba diye bakınırken adı da budur herhalde deyip güldüğüm ama bulunca ifademi şaşkınlığa çeviren bukleli çocuk: bazen, çok alakasız anlarda aklıma düşüyorsun ve seni düşünüyorum...

Aslında böyle sadece bi yerlerde "gör"düğüm insanları düşünüyorum. o insanların nesi var ve ben onları kalabalığın içinde görüyorum bilmiyorum ama bunu seviyorum. gözlerimin önünde renkli ve saydam bir jelatin sanki, herhangi bir mercek işlevi görüp görmediğini bilemem ama renk her zaman daha mutludur. belki bu da daha heyecanlı olduğundandır. ama öyle değil mi? her zaman ya bi hikayede oynuyor ya da bu hikayeyi yazıyor oluyorsun. doğru olup olmadığının bi önemi yok o ruh hakkında yazdıklarımın, hem zaten doğru ya da gerçek de yokken gerek yok böyle dertlere. Olan oluyor sonuçta. Kundera'nın lafını ettiği o dayanılmaz hafiflikle hemde, tesadüfün kuşları uçuşmaya başlıyor ahenkli danslarıyla, kumsala yaklaşırken o anda oynamaya bayıldığınız top hemen önümden yolun öbür tarafına kaçıyor ve sen de tüm heybetli varlığınla benim hemen önüme dönüp duvara yaslanıp topu bekliyorsun. ben telefonla konuşuyorum sonra ne dediğimi şaşırmamaya çalışıyorum ama galiba sesim yükselmeye başlıyor, hayır oraya gitmemeliyim şimdi ama yok bu kumsala son giriş kapısı ve ben yanınızdan kumsalın en kıyılarına atıyorum kendimi. şimdi o çok lafını ettiğin tesadüf bunun neresinde? sen top oynuyorsun ve bana 15 dk 1 den sık olmamak koşuluyla 1 sn den fazla bakmıyorsun. ben de sana... bunu sadece biliyoruz. oradaki varlığını bi şekilde biliyorum ve bu bilincimin içinde ayakta duruyor, benimki de sende. sonra güneş gidiyor, daha da gidiyor, diğer hikayede kocaman bi köpeğe kanser teşhisi koyuluyor ve ben birden hikayeden uyanıp senin nerede olduğunu kontrol etme ihtiyacı duyuyorum. sen o onda kumsalı terk ediyorsun.bu geçen yıl da defalarca olmuştu...aslında başka bi sürü şeyle birlikte. neyse, bu da bir uçan  karahindiba tüyü hikayesi işte... onları izlemeyi severim.

sonra bir kez daha okuyunca, bazı şeylerin anlatılmadıklarında daha güzel olduklarını hatırladım yeniden.

No comments:

Post a Comment